Geçen yıl için bitsin lütfen, yeni yıla girelim, tüm olumsuzlukları geride bırakalım demiştik. Hatırlıyorum da ne çok yorulmuştuk hepimiz.
Bu yılda bir öncekinden farklı geçmiyor sanki. Hem ülkemizde, hem dünyada olan bitenleri duydukça, şaşırıyoruz inanamıyoruz ve çoğu zaman da olumsuz etkileniyor üzülüp, öfkeleniyoruz.
Bir yanda siyasi dalgalanmalar, bir yanda savaşla dans, bir yanda depremler, seller, yangınlar, bir yanda terör saldırıları… Eminim arada unuttuklarım da vardır. Hiç kolay değil gerçekten. Her kim olursak olalım hangi koşullarda yaşarsak yaşayalım hepimiz zor zamanlardan geçiyoruz. Hayat bir test gibi, inancımız, önceliklerimiz, sabrımız, direncimiz ve isteklerimizi hep test edilir halde buluyoruz.
Tam da bu zamanlarda içimizdeki gücü tekrar fark ederek, kendimizi destekleyerek ve olayların içinden; öğrenerek, gelişerek, dayanıklı, esnek ve güçlü bir şekilde geçmek gerekiyor.
Resillince deyince..
Yukarıda kısaca bahsettiğim yöntem için İngilizcede Resilience kavramı kullanılıyor. Resilience nedir derseniz: “Olumsuzluklara karşı hazırlıklı olmak, yaşadığımız stresli durumlar ve travmalarla başa çıkabilmek, zor zamanların yarattığı koşullara uyum sağlayarak, yaşadığımız zorluklardan öğrenerek ve gelişerek çıkma kapasitemizdir.” diyebilirim.
İçinizdeki Gücü Keşfetmek…
Bir Japon atasözü; “Yedi kez düşüp sekiz ayağa kalk” dermiş. Hepimiz kim bilir kaç kere düşüp kaç kere kalktık. Şöyle bir düşünelim; hayatımızı, yaşadığımız dönemleri, zor zamanları, yeni rollerimizin getirdiği şaşkınlığı, değişim rüzgarlarını veya kayıplarımızı…
Her birinden öyle ya da böyle geçtik, her birinden bir şeyler öğrendik, geliştik, tecrübe sahibi olduk.
Her zaman bu cümlelerdeki gibi zor zamanlarda, ayağa kalkarak hayatlarınıza devam edememiş olabilirsiniz.. Bazılarınız, düşüp uzun süre yerde kaldığını ya da yara ala ala bugünlere geldiğini düşünüyor, artık kimselere ve hatta hayata güvenmiyor olabilir.
Bu durumda sormak isterim.
Siz nasıl tepki veriyorsunuz zorlu zamanlarda hayata? Bükülüp, esneyerek mi yoksa kırılarak mı? Düşüp kalıyor musunuz hayatın karşında, yoksa esneyerek, direnerek her şeye rağmen gücünüzü toplayarak yola devam mı ediyorsunuz? Zor zamanlarda “ bende yanlış olan ne” demek yerine “neyim doğru” diye mi soruyor musunuz?
Hayata karşı olan tepkilerimizi yere düşen bir topa benzeterek tanımlamamız mümkün.
Bilirsiniz her top yere atınca geri zıplamıyor, bazıları yerde kalıyor kum torbası gibi, bazıları çok az sekiyor patlamış gibi, bazıları da tam bir güçle geri sıçrıyor. Aslında hepimizin içinde var o yere çarpınca geri sıçrama gücü. Yeter ki biz neler yapabileceğimizin farkında olalım. Yeter ki kendimizi hayat yolunda giderken destekleyelim, bilinçli bir şekilde hayatımıza, kendimize, zihnimize, bedenimize yatırım yapalım.
Yaratılığınıza Güvenin…
Haydi, şimdi kendi resilience kavramını sizin için temsil eden bir imge/metafor bulun! Ne olabilir bir düşünün. Bir top, bir silgi, bir hacıyatmaz, bir oyun hamuru, belki bir resim ve belki bir kolye. Doğanın içinden bir şey de olabilir, bir ağaç ya da bambu resmi belki. Yaratıcılığınıza güvenin..
Hayatta Hiçbir şey için Geç Kalmadınız, Sorumluluk Alın
Hayatın getirdiği güçlükler karşısında zihinsel, bedensel, duygusal ve ruhsal olarak bir bütünlükte iyileşmek adına sorumluk almamız gerekiyor.
Her bir alan için şu anda şimdi hayatınıza neler katabilirsiniz bir düşünün. Zihniniz için mindfulness kavramını hayatına sokabilir, bedeniniz için spora başlayabilir ya da yoga yapabilirsiniz. Duygusal dengeniz için pozitif psikolojiyle başlamaya ne dersiniz? Her akşam hayatınızdaki şükredecek 3 durumu yazarak ruhsal yönünüz üzerinde çalışmaya başlayabilirsiniz mesela…
2017 daha bitmedi, görünen o ki sonraki yıllar da, bu yılı ve geçmiş yılları aratmayacak bir resilience antrenmanı istiyor gibi, bugünden başlamaya ne dersiniz?
Zeynep Balcı